Alex Chinneck, büyük ölçekli kamusal heykelleriyle sanat ve mimarlık dünyasında sınırları zorlayan bir isim. Gündelik mimari ögeleri eğip bükerek sıra dışı işler ortaya koyan sanatçı, son eseri “A Week at the Knees” ile yeniden dikkatleri üzerine çekti. Clerkenwell Design Week 2025 kapsamında Londra’nın tarihi Charterhouse Meydanı’nda sergilenen bu devasa heykel, sadece malzeme kullanımıyla değil, biçimsel cesaretiyle de izleyicilerde hayranlık uyandırıyor.
Bu özel yapı, Chinneck’in tuğlayla gerçekleştirdiği ilk işlerinden biri olan ve 2013’te Margate kasabasında büyük ses getiren “From the knees of my nose to the belly of my toes”dan bu yana, sanatçının tuğlaya geri dönüşünü simgeliyor. Bükülen, dalgalanan cephe formu; gerçeklik algımızla oynarken bir yandan da kent dokusuna hayal gücü katıyor.
7000 Tuğla ile Kurgulanan Akışkan Bir Cephe
Sanatçının bu son çalışması, adeta “sert bir malzeme nasıl yumuşakmış gibi gösterilir?” sorusuna heykelsi bir yanıt niteliğinde. 13 metre uzunluğunda ve 5 metre yüksekliğindeki yapı, yalnızca 15 santimetrelik bir kalınlıkta inşa edilmesine rağmen izleyicilere güçlü bir hacim hissi veriyor.
Tamamı 7000 tuğla ve 320 metre geri dönüştürülmüş çelik kullanılarak inşa edilen cephe, eğilip bükülmüş pencerelerle tamamlanıyor. Gerçek dışı görünen bu yapı, neredeyse bir illüzyon gibi hafif ve esnek görünse de toplamda 12 tonluk bir ağırlığa sahip.
İlginç olan ise bu kadar ağır bir yapının, sanki rüzgârda dalgalanıyormuş gibi bir akışkanlıkla izleyiciye sunulması. Bu etki, Chinneck’in malzeme bilgisinin ve formla olan cesur ilişkisinin bir göstergesi.
Alex Chinneck: Gündelik Yapıları Büyülü Heykellere Dönüştüren Sanatçı
Alex Chinneck, mimari yüzeyleri sadece bir yapı öğesi olarak değil, hikâyeler anlatan birer tuval gibi kullanan nadir sanatçılardan biri. Geçmiş işlerinde de sıkça karşılaştığımız bu yaklaşım, “A Week at the Knees” adlı heykelde en etkileyici haliyle karşımıza çıkıyor.
Sanatçının önceki çalışmalarında, Milano Tasarım Haftası’nda sergilediği fermuarlı cephe yapılar serisi ya da Margate’teki erimiş cephe projesi, hep aynı temel yaklaşımı içeriyordu: Bilindik olanı bükmek, bozmak ama ona yeni bir anlam katmak.
Chinneck’in bu tarzı sadece estetik değil; bir sorgulama biçimi de sunuyor. Binaların sadece işlevsel değil, aynı zamanda duygusal ve deneyimsel ögeler de taşıyabileceğini vurguluyor.
Bükülen Cephe, Kentin Yeni Hikâyesine Açılıyor
Charterhouse Meydanı gibi tarihi bir mekânda, bu kadar radikal bir işin konumlandırılması da başlı başına önemli. Eskiyle yeninin, sabitlikle akışkanlığın bir araya gelmesi; kamusal alandaki sanatın ne kadar dönüştürücü olabileceğini gözler önüne seriyor.
Sanatçının önceki tuğla yapısına göndermede bulunarak seçtiği başlık da dikkat çekici: “A Week at the Knees“. Bu isim, fiziksel olarak dizlere kadar eğilen, bükülen bir cepheyi çağrıştırırken, aynı zamanda mimarinin içinde bir oyun, bir performans hissi yaratıyor.
Sanatın Kentle Kurduğu Duygusal Bağ
Clerkenwell Design Week gibi etkinlikler, sadece tasarım profesyonelleri için değil, sıradan kent sakinleri için de mimariyi yeniden deneyimleme alanı sunuyor. Alex Chinneck’in bükülmüş cephesi de bu deneyim alanının tam ortasında duruyor. Sadece bakılacak değil; düşünülecek, tartışılacak, etrafında dolaşılacak bir iş olarak dikkat çekiyor.
Sanatçının ifadesiyle, bu tür işler “mimariyle kurduğumuz alışkanlıkları sarsmak, dikkat çekmek ve o yapının ardındaki hikâyeyi yeniden yazmak” için var. Tuğla gibi geleneksel bir malzemenin böyle yenilikçi bir biçimde kullanılması da bu amaca birebir hizmet ediyor.