Besteci Matthew Wilcock, otoyol gürültüsünden yıldızların hareketine kadar hayatın içindeki akışı yakalıyor ve bu anları kusursuz bir görsel ritim tekniğiyle müziğe çeviriyor.
Sanatçı, besteci ve yapımcı kimlikleriyle tanınan Matthew Wilcock, sanat ve teknolojinin kesişim noktasında büyüleyici bir deneyim sunuyor. Çevresindeki hareketli görüntüleri saf birer nota olarak gören Wilcock; kuşların uçuşundan otoyoldaki araçlara, dalgaların salınımından yayaların adımlarına kadar her şeyi birer enstrümana dönüştürüyor.

Gürültüden Senfoniye: Otoyol Döngüleri
Wilcock’ın görsel ritim üzerine kurduğu bu serinin ilk adımı, “Motorway Cycles 001” adlı çalışmasıyla başladı. Evinden duyduğu ve aslında nefret ettiği otoyol sesini dönüştürme arzusuyla yola çıkan sanatçı, bu süreci şöyle özetliyor: “Otoyolun sesinden nefret ediyorum, bu yüzden ondan güzel bir şey ürettim.” Bu yaklaşım, sanatçının negatifi pozitife çevirme gücünü de ortaya koyuyor.

Doğadaki Desenleri Okumak
Sadece şehir hayatı değil, doğanın kendi matematiği de Wilcock’ın radarında. Teknelerin sudaki izleri veya yıldızların gökyüzündeki konumu, onun için melodiyi yöneten birer şef gibi. Sanatçı, doğadaki desenleri analiz ederek, görüntü ile ses arasında görünmez bir bağ kuruyor ve izleyiciye “sesi görme” imkanı tanıyor. Özellikle Walthamstow Central Station’daki yayaların ayak seslerinden ürettiği “Platform Cycles 006”, insan hareketlerinin nasıl doğal bir metronoma dönüştüğünün en net kanıtı.
Kavram ve duygu odaklı çalışan sanatçının diğer işlerini Instagram hesabı üzerinden inceleyebilir, görsel ritim dünyasının derinliklerine inebilirsiniz.
Dijital dünyadaki yeni gelişmeleri takip etmek için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.